4 Mayıs 2018
Sayı: KB 2018/18

Tek çıkış yolu devrimci sınıf hareketi
Saray çetesi yönetemiyor, burjuva muhalefet aciz!
İstanbul’da 1 Mayıs coşkusu: Yaşasın 1 Mayıs!
İzmir’de on binler 1 Mayıs’ta Gündoğdu’daydı
Ankara’da baskı ve engellere rağmen kitlesel 1 Mayıs
Gebze’de 1 Mayıs
Bursa’da 1 Mayıs mitingi: Güzel günler göreceğiz!
Kayseri’de coşkulu ve sınıfın damgasını vurduğu 1 Mayıs!
Türkiye’de her yer 1 Mayıs!
Kürdistan’da 1 Mayıs kutlamaları
Devrimci miras yaşatmak, daha ileriye taşımakla mümkündür!
Avrupa’da kitlesel 1 Mayıs kutlamaları
Dünyanın dört bir yanında 1 Mayıs!
Almanya’da işyeri işçi temsilcilikleri seçimleri
“Üniversiteme dokunma” eylemleri üzerine...
Denizler’in yolu devrime çıkar!
Bataklık
Dünyanın en güzel serçesi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Saray çetesi yönetemiyor, burjuva muhalefet aciz!

 

Yolun sonuna geldiğini hisseden saray çetesiyle dalkavukları, baskın erken seçim kararıyla ömürlerini uzatmaya çalışıyor. Emperyalistlerle sermaye kodamanları tarafından emekçilerin başına musallat edilen bu çete, iktidarı elde tutmak için tam bir histeriyle hareket ediyor. Zira hem suç dosyalarının açılmasını engellemek hem Ortaçağ artığı zihniyetlerini topluma dayatma seferberliğini devam ettirebilmek için iktidara muhtaçlar. Bu amaçla hile, yalan, rüşvet, tehdit, şiddet, riyakarlık, din tacirliği, şoven histeri vb.nin ardı arkası kesilmiyor. Kısacası her tür kepazeliğe başvuruyorlar. Seçim süreci başladı ve artık “rezaletin bini bir para!”

Yönetememe krizi kapitalizmin krizi!

Dinci-faşist AKP-MHP koalisyonunun “yönetememe krizi” içinde olduğuna dair bir mutabakat oluşmuş görünüyor. Dikta rejimin başı bile, baskın seçimi bununla gerekçelendirdi. Oysa ülke, OHAL düzeninin KHK’larıyla idare ediliyor. Devletin bütün kurumları, medya, sermaye yönetimi saray çetesinin elinde bulunuyor. Haraç/yağma alanında da suyun başını tutmuşlar. Burjuva muhalefet ise uysallığını sürdürüyor. Toplumsal hareket düzeni zorlayacak durumda değil. Boy vermeye başladığı yerde iktidarın şiddet aygıtlarının saldırısına maruz kalıyor. Grev yasaklarıyla işçi sınıfına soluk aldırmak istemeyen bir rejim var…

Tüm bu avantajlara rağmen, T. Erdoğan’la dalkavuklarının yönetme aczi içinde çırpınmaları dikkat çekicidir. Bu noktaya gelinmesinde şoven dinciliğin hem iç hem dış politikada yaşadığı iflasların önemli rolü var elbet. Bununla birlikte yönetememe krizinin esas kaynağı kapitalist sistemin kendisidir. Zira ne rejim krizi aşılabilmiş ne döviz kurlarının yükselişi durdurulabilmiş ne işsizliğin artması önlenebilmiş ne dış borçları katlamadan ekonomiyi çevirmek mümkün olmuştur… Kısacası dikta rejim, kapitalizmin siyasi alandaki çirkin görünümünden başka bir şey değildir. Kapitalizm yaşanan felaketlerin kaynağı iken, burjuvaziye hizmet eden dikta rejim ise bu felaketleri derinleştiren, giderek içinden çıkılmaz bir hal almasına vesile olmaktan başka bir işe yaramıyor.

Paçalarını kurtarmak için baskın seçimleri gündeme getirenlerin bu gidişatı durdurmaya güçleri yetmediği gibi, böyle bir dertleri de yok. Dolayısıyla seçimler bu vahim gidişatın yönünü değiştiremez. Belki kısa bir süre için erteler. Ama bu kadarı, ancak sorunların daha da derinleşmesine yol açabilir.

Muhalefet de çarkın bir parçası

7 Haziran seçimlerinin hezimete uğrayan AKP tarafından geçersiz sayılmasına, kirli savaş eşliğinde 1 Kasım seçimlerinin yapılmasına, 16 Nisan referandumunda oyların çalınmasına katlanan burjuva muhalefet, baskın seçimlere uyum sağlama dışında bir seçenek de üretemedi. Baskın seçim ilan edilince muhalefet partilerinin liderleri, “biz her zaman hazırız” diye vaazlar verdiler.

Söylem pek iddialı olsa da pratikten yansıyan tablo başka şeylere delalet ediyor. Ortak aday tartışmaları, dikta rejimin kurulmasının baş aktörlerinden biri olan Abdullah Gül’ün “alternatif” diye pazarlanmak istenmesi, dinci-faşist koalisyondan programatik farkın ne olacağına dair kayda değer bir şeyin söylenmemesi vb. -tüm bunlar, sermayenin muhalefet kanadındaki aczin dışa vurumudur.

Muhalefetin sözcüleri, “Tek adamın dikta rejimini yıkacağız” diyorlar. Bu vaat kulağa hoş gelse de bunun nasıl olacağına dair bir veri sunulmuyor. Oysa kurumsallaşmış bir yapı, seçimde yenilgiye uğratılsa bile -ki bunun bir garantisi yok- pratikte he deyince yıkılmıyor. Emperyalizmin ve sermayenin desteğiyle inşa edilen bir yapı, somutta tek adamın dikta rejimi, dışarıda emperyalizme içeride sermayeye karşı mücadele edilmeden yıkılamaz. Bu yapılmadığında, dikta rejimin ancak başı değişir, icraatları ise devam eder.

Tarihsel anlamda ilerici nitelikten yoksun olan burjuva muhalefet ne emperyalizme ne sermayeye karşı mücadele edebilir. En çok, egemen sınıflar arasında cereyan eden iktidar kavgasında taraf olabilir. Bu kadarı ise ne işçi sınıfının ne emekçilerin ne gençlerin ne kadınların ne de diğer ezilenlerin derdine derman olabilir.

Etkili söz mücadele alanında söylenir!

Tek adama dayalı faşist dikta rejiminin öncelikli hedefi işçi sınıfı, emekçiler ve toplumun ezilen-sömürülen kesimleridir. T. Erdoğan’ın ikide bir “Sizin için grevleri yasaklıyoruz!” diyerek patronlara yaranma ayini düzenlemesi, iktidarın emekçilere düşmanlıkta sınır tanımadığı konusunda tartışmaya yer bırakmıyor.

Sermayeye uşaklığını da emekçilere düşmanlığını da saklama gereği bile duymayan bir dikta rejim gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu rejime karşı mücadele işçi sınıfı, emekçiler ve tüm ezilenler için bir haysiyet meselesi sayılmalıdır. Hiçbir onurlu emekçi bu küstahlığa sessiz kalmamalı. Gelecek günlerin daha ağır yıkımlara gebe olduğu dikkate alındığında, emekçilerin sözlerini seçimden önce eylem alanlarında söylemelerinin önemi daha iyi anlaşılır.

Sermaye iktidarı tarafından kurulan sandıkların emekçilerin derdine derman olduğuna tanık olunmamıştır. Emekçiler için kazanmak da kaybetmek de mücadeleyle bağlantılı bir olaydır. Sınıfa karşı sınıf ekseninde mücadele edilebildiği sürece hak kazanmak da, saldırıları püskürtmek de, kazanılmış hakları korumak da mümkündür. Mücadeleden uzak durulduğunda ise sadece haklar değil, onur bile kaybedilebilir. Bu duruma düşmemek için işçi sınıfıyla emekçilerin önünde tek bir yol var; sermayenin diktatörlüğüne ve diktatörüne karşı mücadeleyi yükseltmek!


 
§